yandex resim
YSK'nın İstanbul kararına karşı çıkan 4 üyenin muhalefet şerhi Kürşat HAMURCU | Milletin Seçimi - www.milletinsecimi.com

YSK’nın İstanbul kararına karşı çıkan 4 üyenin muhalefet şerhi Kürşat HAMURCU

Yüksek Seçim Kurulu’nun 6 Mayıs’ta iptal ettiği İstanbul Büyükşehir Belediye seçimlerinin gerekçeli kararı açıklandı.

YSK’nın 11 üyesinden 7 sinin iptal 4’ünün de ‘iptale gerek yok’ kararı verdiği biliniyordu. ‘İptal etmeye gerek yok’ diyen 4 üyenin muhalefet şerhi de gerekçeli karar içerisinde yayımlandı. İşte 4 üyenin muhalefet şerhi…

Üyelerden Cengiz Topaktaş’ın muhalefet gerekçesindeki, “Seçmenlerin sandık kurulunun oluşumuna itiraz etmeleri ve sandık kurulunun nasıl oluşturulduğunu bilmeleri mümkün değildir. Seçmenler Anayasa gereğince kendilerine tanınan seçme hakkını kullanarak oy vermişlerdir. Sandık kurulunun oluşumunda bir hata varsa bunun sorumluluğu seçmenlere yüklenemez” ifadeleri ise dikkatlerden kaçmadı.

Karara imza atan 11 üyenin 7’si lehte 4’ü ise aleyhte karar vermişti. İptal kararına muhalefet eden 4 üyenin muhalefet gerekçesi şöyle;

Üye Kürşat HAMURCU

T.C. YÜKSEK SEÇİM KURULU
Karar No : 4219

– K A R Ş I O Y –

İtiraz edenin 298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında
Kanunun 112 ve 130 uncu maddelerine aykırı olarak itiraz dilekçelerinde iddialarını ispata
yönelik, somut, açık ve doğrudan ulaşılabilir kanıtlarını bildirmemesi; sandık kurullarının
teşkiline ilişkin itirazların seçim takvimi içerisinde tamamlandıktan sonra 2 Mart 2019
tarihinde kesinleştirilmiş olması; bazı sandık kurullarında sandık kurulu başkanının kamu
görevlisi olmaması halinde bu durumun seçim sonuçlarına ne şekilde etki yaptığının somut ve
açık olarak ortaya konulmaması karşısında, bu hususların seçimin iptaline gerekçe
olamayacağından, 31 Mart 2019 Pazar günü İstanbul ilinde yapılan Büyükşehir Belediyesi
Başkanlığı seçimin iptali ve yenilenmesine karar veren çoğunluk görüşüne katılmıyorum.

Çoğunluk görüşüne katılmama gerekçelerim, üç ana başlık altında aşağıda
açıklanmıştır.

Buna göre ;

I-Seçim yasaları ve Yüksek Seçim Kurulu kararları ile seçim hukukuna egemen olan
usul ve esaslar belirlenmiştir. Seçim hukuku, süreler ve itirazlar konusunda sıkı kurallar
belirlemiştir. Seçimin sağlıklı ve hızla sürdürülüp sonuçlanabilmesi, seçim kurullarına
güvensizlik oluşmaması, işlemlerin askıda bırakılmaması amacıyla disipliner hükümler
vazetmiştir. Bu nedenledir ki, süreler bir, iki, üç gibi çok kısa olarak belirlenmiş hatta çoğu
kez itiraz süresi sonu saat olarak öngörülmüştür. Yapılacak itirazlarda, itiraz edenin gerekçe
ve delillerini dilekçelerine ekleme yükümlülüğü getirilmiş, bu husus dilekçenin geçerlilik şartı
kabul edilmiş ve kanıtları araştırma ve toparlamakla seçim kurullarını görevli kılmamıştır.

Yüksek Seçim Kurulunun 09/04/2014 tarihli ve 1199,1200, 07/02/2009 tarihli ve 99,
10/02/2009 tarihli ve 130, 29/04/1999 tarihli ve 1004, 21/10/1975 tarihli ve 471 sayılı
kararları dahil bir çok kararında yerleşik olarak içtihat ettiği üzere, seçim yasaları kanıtları
araştırma ve toparlamakla seçim kurullarını görevli kılmamış, itiraz edeni somut delil ve
gerekçe göstermekle yükümlü tutmuştur. Bu düzenleme olağan itirazların şeklini düzenleyen
298 sayılı Kanunun 112 nci maddesinde yer almış, olağanüstü itirazları düzenleyen aynı
Kanunun 130 uncu maddesinin üçüncü fıkrasında da tekrar edilmiş, itirazın olağanüstü olması
nedeniyle daha sıkı bir kurala bağlanmıştır. Bu düzenlemelere göre; itiraz dilekçelerinde,
gerekçelerin açıkça gösterilmesi ve ileri sürülen yolsuzlukların, seçim sonuçlarını nasıl
etkilediği somut, belgelere dayalı ve hukukî sebepleri gösterilmek suretiyle açıklanmalıdır. Bu
husus dilekçenin geçerlilik şartıdır. Tahmine dayanan itiraz sebeplerini kapsayan dilekçe,
geçerlilik şartlarından yoksun bir dilekçe niteliğindedir. Kanun, delillerin gösterilmesi ve
belgelerin bağlanması görevini itirazcıya yüklemiş, seçim kurullarını ve bu arada Yüksek
Seçim Kurulunu bu nitelikte belgeleri toplamakla yükümlü kılmamıştır.

Yine, 298 sayılı Kanunun 112/5 ve 130/3 üncü maddelerinde, itirazlarda, delillerin
gösterilmesi ve belgelerin bağlanması, bu belgelerin elde edilmesi mümkün değil ise,
sebeplerinin ve nereden ve ne suretle temin olunabileceğinin bildirilmesi lazımdır, hükmü
bulunmakta ise de madde bütün olarak değerlendirildiğinde, genel kuraldan ayrılmayı
gerektirir bir durum bulunmamaktadır. İtiraz eden, delillerin hangi resmi makamda
bulunduğunu somut, açık ve doğrudan ulaşılabilir şekilde bildirmesi gerekmektedir. Seçim
kurullarının, itiraz edenin tahmini iddialarını ispata yarar şekilde, soyut ve açık olmayan
taleplerle ilgili resmî makamlardan itirazcı adına delil toplama görevi bulunmamaktadır.

Nitekim, Yüksek Seçim Kurulu 20/04/2009 tarihli ve 1378 sayılı kararında, engelli
olduğu ileri sürülen kişilerin hangi sandıkta oy kullandığı ve haklarında Türk Medenî
Kanunun 405 ve 406 ncı maddeleri uyarınca kısıtlılık kararı bulunduğuna ilişkin somut kanıt
ve belgelerin itiraz dilekçesine eklenmemiş olması, yine 16/06/1990 tarihli ve 191 sayılı
kararında, silah altında bulunan bir kişiye oy kullandırıldığı iddiası hakkında delil ibraz
edilmemesi nedeniyle bu istemlerin incelenemeyeceğine hükmetmiştir.

Yüksek Seçim Kurulu 09/04/2014 tarihli ve 1199-1200 sayılı kararlarında, “Sandık
başında seçimi siyasi partilerin yaptığının kabulü gerekir. Yedi kişilik sandık kurulunun
beş üyesi siyasi partilerin bildirdiği isimlerden oluşmaktadır. Başka bir anlatımla, sandık
kurulu başkanının, sandık kurulunun siyasi partili üyesinin huzurunda bu denli yanlı
davranmaya cesaret edemeyeceği değerlendirilmektedir.298 sayılı Kanunun 112 nci
maddesinin ikinci fıkrasında delil ve gerekçe göstermeyenlerin itirazlarının incelenmeyeceği
öngörülmüştür. Seçim hukukunda disiplin ön plânda tutulduğundan, itirazlarda resen
araştırma prensibi geçerli kabul edilmemiş, itirazlarda delil ve gerekçe gösterilmesi veya
delilin hangi resmî makamlarda bulunduğunun bildirilmesi istenilmiştir. Bir anlamda
yapılacak itiraz ve şikâyetlerde ciddiyet ve sorumluluk aranmıştır. Öyle ki, anılan Kanunda
itirazlarda sadece gün belirtilmesi ile yetinilmemiş, saat (298 sayılı Kanun md. 128, 130)
olarak da gösterilmesi yoluna gidilmiştir. Delil ve gerekçe gösterilmeyen itirazların
incelenmesi usulünün benimsenmiş olması halinde seçimlerin kesinleştirilmesi uzun süreye
yayılabileceğinden, bu sürecin uzaması durumunda seçimi yöneten kurullara karşı güvensizlik
oluşması kaçınılmaz olacaktır. İtiraz ve şikâyetlerde delil ve gerekçe gösterilmesi kanunî bir
zorunluluk olduğundan, hak arama hürriyetine müdahale olarak değerlendirilmesinin yasal
dayanağı bulunmamaktadır” saptaması ile delil ve gerekçe gösterilmeyen soyut itirazlarının
incelenemeyeceğini belirtmiştir.

Öncelikli olarak,298 sayılı Kanunun 112 ve 130 uncu maddeleri ve yerleşik Kurul
kararları uyarınca itiraz edenin, itiraz dilekçesinde iddialarını ispata yarar şekilde, somut, açık
ve doğrudan ulaşılabilir kanıtlarını bildirmesi gerekirken, Yüksek Seçim Kurulunun
23/04/2019 tarihli ve 267383 Muh. numaralı ara kararı ile itiraz eden adına resen araştırma
yaparak delil toplama görevi üstlenmesi, yasal düzenlemelere ve seçim hukukunun temel
prensiplerine uygun düşmemiştir.

II-Seçimin düzen içerisinde yürütülmesini teminen, her seçim türüne ilişkin olarak
seçim iş ve işlemlerinin yürütülmesi amacıyla seçim takvimi hazırlanır. 2972 sayılı Mahalli
İdareler ile Mahalle Muhtarlıkları ve İhtiyar Heyetleri Seçimi Hakkında Kanununun 8 inci
maddesinde seçim takviminin başlangıcı olarak, 1 Ocak tarihi belirlenmiştir.

31 Mart 2019 Pazar günü gerçekleştirilen mahallî idareler seçimlerinin önceden
plânlanarak düzen içinde yürütülmesi, seçimle ilgili iş ve işlemlerin hangi sürelerde yapılması
gerektiğinin belirlenmesi, bu nedenle de seçim sürecinin başlaması ile oy verme gününe
kadar bütün ilgililerce yapılması gereken yasal işlemlerin bir takvime bağlanması
gerekmektedir. Kanunlar, oy verme ile sonuçlanacak olan seçim süreci içerisinde seçim
kurullarına, siyasi partilere, vatandaşlara ve tüm ilgililere sürelere tabi olarak görevler
vermiş, yetki ve haklar tanımıştır. Bu ilkelerden hareketle, Yüksek Seçim Kurulu
13/12/2018 tarihli ve 1105 sayılı kararı ile Seçim Takvimi kabul ederek yayımlamıştır. Bu
takvimde belirtilen süre ve koşullara uygun olarak oy verme gününden önce, seçmen
kütükleri, sandık kurullarının teşkili, aday listeleri kesinleştirilmiştir.

Yüksek Seçim Kurulunun 26/12/2018 tarihli, 2018/1128 sayılı kararı ile kabul edilen
139 sayılı Genelgenin 13 üncü maddesinde; “Sandık kurullarının teşkiline dair şikâyet, ilçe
seçim kurulu veya başkanı tarafından yapılan işlemlerin düzeltilmesi için bu işlemlerin
neticesinden itibaren bu kurullara veya başkanlarına sözlü olarak veya dilekçeyle iki gün
içinde (26-27 Şubat 2019 tarihleri arasında) 298 sayılı Kanunun 110 uncu maddesinde
gösterilenler tarafından yapılır. Şikâyetin reddine dair kararlara karşı, 1 Mart 2019 Cuma
günü il seçim kuruluna itiraz olunur. İl seçim kurulu 2 Mart 2019 Cumartesi günü kararını
kesin olarak verir. Bu şikâyetin yapılmamış olması sandık kurulunun teşekkülüne karşı itiraza
engel olmamakla birlikte, itirazın sandık kurulunun teşekkülünden itibaren yukarıda belirtilen
sürede yapılması şarttır (298/119).” hükmü yer almaktadır. Buna göre 298 sayılı Kanunun 22
ve 23 üncü maddeleri uyarınca oluşturulan sandık kurullarının teşkiline ilişkin itirazlar, seçim
takvimi içerisinde tamamlandıktan sonra 2 Mart 2019 tarihinde kesinleştirilmiştir.

Sandık kurulunun teşkiline ilişkin yapılan itirazı değerlendiren Yüksek Seçim Kurulu,
20/04/2019 tarihli ve 3469 sayılı kararında, “Sandık kurullarının teşkiline ilişkin itirazların
Yüksek Seçim Kurulunun 13/12/2018 tarihli ve 2018/1105 sayılı kararı ile kabul edilen Seçim
Takvimine göre 2 Mart 2019 tarihinde kesin olarak karara bağlanması nedeniyle tam
kanunsuzluk iddiasına ilişkin talebin reddine” karar vererek sandık kurulunun teşkiline ilişkin
itirazların seçim takvimi sürecinde kesin olarak karara bağlanacağına hükmetmiştir.

Yüksek Seçim Kurulu 10/04/2004 tarihli ve 1093, 03/04/2009 tarihli ve 640,
05/02/1974 tarihli ve 739, 18/11/1970 tarihli ve 307 sayılı kararları dahil bir çok kararında,
sandık kurullarının kuruluşuna ilişkin işlemlerin kesinleşmesinden sonra, bu kuruluşa karşı
yapılacak itirazların, seçimden sonra o seçimin iptali için bir itiraz sebebi olarak ileri
sürülemeyeceğini belirtmiştir.

298 sayılı Kanunun 22/son maddesinde, sandık kurulu başkanının göreve gelmemesi
halinde, kamu görevlileri arasından belirlenen üyenin, bu üyenin de bulunmaması durumunda
en yaşlı üyenin kurula başkanlık edeceği, aynı Kanunun 23/son maddesinde kamu görevlisi
dahil sandık kurulu üyeliklerinde eksiklik bulunması halinde ise ilçe seçim kurulu başkanı
tarafından, o çevrede bulunan ve sandık kurulunda görev verilmesinde sakınca olmayan
kimselerden doldurulacağı hükme bağlanmıştır. Bu düzenlemelerden de anlaşılacağı üzere,
sandık kurulu başkanının ve üyenin kamu görevlisi olmaması, tek başına seçimin iptalini
gerektirmemektedir.

298 sayılı Kanunun 26 ncı maddesi uyarınca hiçbir şekilde kurullarda görev alamayacak
olanların dahi kurullarda görev alması halinde, bu aykırılığın seçimin iptaline neden
olabilmesi için mutlaka neticeye müessir olduğunun kanıtlanması gerektiği Yüksek Seçim
Kurulunun istikrar kazanmış kararları ile ortaya konulmuştur.

Yüksek Seçim Kurulunun 03/04/2009 tarihli ve 640 sayılı, 27/04/2009 tarihli ve 1616,
14/04/2019 tarihli ve 2760 sayılı kararlarında, 298 sayılı Kanunun 26 ncı maddesine aykırı
olarak belediye meclisi veya ihtiyar heyeti üyeliğine aday olan kişinin aynı zamanda sandık
kurulunda görev almasını seçimin iptali için tek başına yeterli görmemiş, bu hususun mutlaka
neticeye müessir olduğunun somut olarak kanıtlanması gerektiğini belirtmiştir.

298 sayılı Kanunun 21 inci maddesindeki düzenleme uyarınca sandık kurulu, bir başkan
ile altı asıl ve altı yedek üyeden oluşur. Bu kurul asıl üyeleriyle toplanır. Aynı Kanunun 73
üncü maddesi gereğince sandık kurulunun, bir başkan ve üç üye olmak üzere dört kişi ile
toplanması asgarî toplanma koşuludur. Yüksek Kurul 11/04/2019 tarihli ve 2420 sayılı
kararında, bir başkan ve iki üye olmak üzere toplam üç kişi ile görev yapan sandık kurulunun,
işlemlerine herhangi bir itiraz ya da şikayetin vuku bulmaması nedeniyle, bu kurulca
düzenlenen sandık sonuç tutanağını geçerli kabul etmiştir. Buradaki yasaya aykırılık, seçimin
iptali sebebi olarak kabul edilmemiş, oy kullanan seçmen iradesi üstün tutulmuştur.

Ayrıca Yüksek Seçim Kurulunun 02/12/2000 tarihli ve 718 sayılı, 17/06/1995 tarihli ve
206 sayılı kararlarında da, 298 sayılı Kanunun ya da Türk Ceza Kanununun ilgili ceza
maddelerini ihlal edenler hakkında, soruşturma yapılması, dava açılması suçların takibi
yönünden doğal bir süreç olup verilip kesinleşen mahkumiyet kararlarının bile seçimin
iptalini gerektirmeyeceği belirtilmiştir.

Bazı sandıklarda sayım döküm cetveli (çetele) tanzim edilmeden ya da imzalanmadan
sandık sonuç tutanağı tanzim edildiği iddia edilmiş ise de, bu hususun seçim sonuçlarına etki
yaptığının açık olarak ortaya konulmamış olması halinde tek başına seçimin iptaline neden
olamayacağı da yerleşik Yüksek Seçim Kurulu kararları ile sabittir. Nitekim, Yüksek Kurul
20/04/2009 tarihli ve 1378 sayılı kararında, sandık sonuç tutanaklarına partili üyeler dahil
sandık kurulunda herhangi bir itirazın olmadığı, dilekçe sahibi parti temsilcilerinin de itirazî
kayıt olmaksızın tutanakları imzaladıkları, sandık sonuç tutanağının gerçeğe aykırı olarak
düzenlendiğine ilişkin somut bir kanıtın da sunulmadığı gerekçesi ile bu yöndeki itirazı
reddetmiştir.

Gerçekten de, sayım döküm cetveli ve sandık sonuç tutanağı aynı sandık kurulu
üyelerince birlikte tazim edilip imza altına alınmakta ve aynı anda düzenlenmektedir. Sandık
sonuç tutanakları, sandık kurulu üyelerinin tamamı tarafından ıslak imzalı olarak birlikte
tanzim edilmektedir. Bir örneği sandık kurulunda görevli siyasi parti temsilcilerine
verilmekte, ayrıca tüm vatandaşların bilgisine ulaşması açısından o yerde asılarak ilân
edilmektedir. Sayım döküm cetveli tanzim edilmeyen ya da imzalanmayan sandıklarda,
sandık kurulunun tamamının imza altına aldığı sandık sonuç tutanakları mevcuttur. Bu
anlamda SEÇSİS’e girilmemiş hiçbir sandık sonuç tutanağı bulunmamaktadır. Siyasi parti
temsilcisi sandık kurulu üyeleri dahil oy sayım döküm işlerini takip eden müşahit ya da
vatandaşlar, sayım döküm cetveli tanzim edilmeden ya da imzalanmadan düzenlenen sandık
sonuç tutanaklarına itiraz etmemişlerdir. Kaldı ki, vaki bir itiraz üzerine seçimden sonra
sayım döküm cetveli düzenlenmeyen sandıktaki oy pusulalarının tekrar sayılarak bu
eksikliğin her zaman giderilmesi de mümkündür.

Yüksek Seçim Kurulunun 02/04/2019 tarihli ve 1795 sayılı kararında da, ihtiyar heyeti
adayları için tutulmayan sandık sayım döküm cetvelinin, sonradan sandık kurulu üyelerince
tamamlatılması gerektiği belirtilmiştir.

Yüksek Seçim Kurulunun 31/01/1974 tarihli ve 664, 05/02/1974 tarihli ve
739,18/11/1970 tarihli ve 307, 09/04/2014 tarihli ve 1199,1200 sayılı kararlarında belirtildiği
üzere; sandık kurullarında görev almaları mümkün bulunmayan kimselere görev verilmiş
olması nedenine dayanılarak bir seçimin iptal edilebilmesi için, kanuna aykırı bu davranışın
seçim sonuçlarına etki yaptığının mutlaka açık ve net olarak ortaya konulması şarttır. İtiraz
dilekçelerinde bu yolda bir gerekçe olmadığı gibi, bu hususun seçim sonuçlarına nasıl etki
yaptığı da açık, net, somut belge ve kanıtlarla ortaya konulmamıştır. Kamu görevlisi olmayan
sandık kurulu başkanının, parti temsilcisi olan beş sandık kurulu üyesinin bilgisi ve onayı
dışında hangi eylem ve işlemiyle, seçimin dürüstlüğü ve objektifliğine müdahale ettiğine
ilişkin somut iddia ve itiraz bulunmamaktadır. Tahmini ve farazî gerekçelerle, seçmen
iradesi yok sayılarak salt sandık kurulu başkanın kamu görevlisi olmaması nedeniyle
seçimin iptaline karar verilmesinde hukukî uyarlık bulunmamaktadır.

III-Yüksek Seçim Kurulunun 01/04/1984 tarihli ve 272, 02/04/1994 tarihli ve 334,
08/04/1994 tarihli ve 680, 03/04/2004 tarihli ve 935, 16/04/2017 tarihli ve 560, 16/04/2017
tarihli ve 573 sayılı kararları dahil bir çok kararı ile yerleşik olarak kabul ettiği üzere,Yüksek
Seçim Kurulu tarafından gönderildiğinde şüphe bulunmayan hallerde, sandık kurullarının hata
veya ihmali sonucu mühürlenmeyen oy zarfı ve oy pusulası ile seçmene kullandırılan oyların
geçerli olduğunun kabulü gerektiği belirtilmiştir. Yüksek Kurul, burada sandık seçmen
listesinde yazılı herkesin oy kullanma hakkı bulunduğunu, Anayasanın 67 ve 90/5 inci
maddesi ile Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin Ek 1 No.lu Protokolün 3 üncü maddesi
birlikte değerlendirildiğinde, sandık kurullarının hata veya ihmali sonucu mühürlenmeyen oy
zarfı ve oy pusulası ile kullandırılan oyların geçerli kabul edilmesi gerektiğini kabul ederek,
seçmen iradesine üstünlük tanımıştır.

Gerçekten de, serbest ve demokratik seçim hakkı, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi
Ek 1 No.lu Protokolün 3 üncü maddesi ile güvence altına alınmıştır.

Ek 1 Protokol 3 üncü madde, sadece milletvekili seçimine ilişkin seçme hakkını
düzenlemekle birlikte özü itibariyle serbest seçim hakkını önemsemekte ve koruma altına
almaktadır. Zira söz konusu hak, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine göre “gerçekten
demokratik siyasal bir rejimin temel ilkelerinden biridir”. Mahkeme “aktif” ve “pasif”
seçim hakkı, yani seçime oy kullanarak katılma hakkı ile seçimlerde aday olma hakkı arasında
ayrıma gitmektedir. “Pasif” seçim hakları, oy kullanarak katılma hakkı olan “aktif” haklara
göre daha az korunmaktadır. Oy kullanma hakkı, kişinin devlet yönetimine katılmasını
sağlayan haklardandır. Bu nedenle, öğretide oy kullanma hakkı “katılma hakkı” olarak
kabul edilmektedir.

Anayasa, Uluslararası Sözleşmeler ve seçim mevzuatı hükümleriyle koruma altına
alınan temel bir hakkın kullanılması sırasında uyulması gereken kurallara aykırı davranılması
halinde, somut olayla ilgili olarak yapılacak olan değerlendirmede; hakkın özünün korunması
ve normun yorumunun, gerçekleşmesi beklenilen amaçla uyumlu olması gerekir.
Asıl olan temel bir hakkın korunması olup, hakkın kullanılmasına ilişkin
belirlenen usul kuralları hakkın güvenli bir şekilde kullanılmasını temin eden araç
niteliğindedir. Bireye tanınan hakkın güvenli şekilde kullanıldığının tespit edildiği hallerde,
hakkın kullanılmasının korunmasına yönelik bir araç olan usul hükümlerinden birine
aykırılığın, hakkın özünü ortadan kaldıracak şekilde yorumlanması mümkün değildir.
31 Mart 2019 Pazar günü İstanbul ilinde yapılan mahalli idareler seçiminde, sandık
kurulu başkanının kamu görevlisi olmadığı bazı sandıklar dahil tüm sandıklarda, itiraz edenin
de içinde bulunduğu siyasi partilerce belirlenen beş parti temsilcisi üye, sandık kurulu üyesi
olarak görev almıştır. Bundan ayrı olarak siyasi partiler, sandık başı işlemlerini takip etmek
üzere müşahitler de görevlendirmektedir. Bu nedenledir ki, sandık başında seçimi siyasi
partilerin yaptığı kabul edilir. Oy verme işlemleri, oyların sayımı ve dökümü, buna
ilişkin tutanakların tanzimi, beşi siyasi parti temsilcisi olan yedi kişilik sandık kurulu
tarafından birlikte gerçekleştirilmektedir.

Özgür iradesi ile seçme hakını kullanan seçmenden, sandık kurulu başkanı ve üyelerini
denetleme görevi beklenemez. Bu sorumluluk seçimi yöneten idarelere aittir. Sandık kurulu
başkanının kamu görevlisi olmaması, seçmene yüklenecek bir kusur değildir. Bu
nedenle, bu sandıklarda oy kullanan seçmenin oyunu geçersiz kabul ederek iradesinin yok
sayılması, Anayasa, Uluslararası Sözleşmeler ve seçim mevzuatı ile güvence altına alınan en
temel yurttaşlık haklarından olan seçme hakkının özüne müdahale anlamı taşır.

Sandık kurulu başkanının kamu görevlisi olmadığı sandıklarda, sandık başı işlemlerine,
itiraz edenin temsilcisi olan siyasi partili üye dahil hiçbir kimsenin itirazı vuku bulmamıştır.
Sandık kurulunca tutulan tutanaklar, hiçbir itirazî kayıt ileri sürülmeksizin birlikte imza altına
alınmıştır. Bu sandıklarda kamu görevlisi olmayan sandık kurulu başkanının, seçmenin oyunu
yönlendirdiği, değiştirdiği veya etkilediği yönünde aynı sandık kurulunda görevli olan beş
siyasi partili sandık kurulu üyesinin herhangi bir şikayeti veya itirazı olmamıştır.
Sandık kurulu başkanının kamu görevlisi olmadığı sandıklarda, oy kullanan seçmenin
oyunun, hangi neden ve gerekçeyle geçersiz sayılması gerektiğine ilişkin itiraz eden
tarafından hiçbir somut kanıt ve belge sunulmamıştır. Seçim hukukuna egemen olan
serbest, genel oy, eşit, tek dereceli, gizli oy, açık sayım ve döküm ilkelerinin hangisinin
kamu görevlisi olmayan sandık kurulu başkanı tarafından ihlal edildiği, hiçbir şekilde
ortaya konulmamıştır.

Yukarıda açıklanan nedenlerle, seçimin sonucuna ne şekilde etki ettiği hususunda somut
hiç bir kanıt ve belge sunulmaksızın sadece sandık kurulu başkanının kamu görevlisi olmadığı
sandıklarda kullanılan oyların tamamının geçersiz sayılarak 31 Mart 2019 Pazar günü İstanbul
ilinde yapılan Büyükşehir Belediyesi Başkanlığı seçimin iptali ve yenilenmesine karar veren
çoğunluk görüşüne katılmıyorum.

Üye Kürşat HAMURCU

Cevap Yaz